8. Bölüm 1: Ego’dan Bilinç’e / Sürdürülebilir Toplum Prout Köyü İkinci Baskı

 

○Ego ve Bilinç Doğasının Bilinmesi 

Ego ve bilinç doğasını bilmek, kendi davranışlarımızı ve başkalarının davranışlarının sebeplerini anlamak anlamına gelir ve bu da insanı tanımayı sağlar. Bunun sonucunda, barış inşa etme yollarını ve sezgiyi anlamak mümkün olur, ayrıca hangi tür liderlerin seçilmesi gerektiği de anlaşılabilir. Prout Köyü’nde dürüst liderlere ihtiyaç vardır ve bu ihtiyaç, ego ile bilinç arasındaki ilişkiyi anlamaktan gelir. Burada, ego ve bilincin doğası hakkında özetlemeler bulunmaktadır.  


○Bilinç  

Bilinç, sessizliktir, uyumdur, zarafettir, güzelliktir, sevgidir, şefkattir, huzurdur, mutluluktur, neşedir, barıştır, saflıktır, masumiyettir, zihinsizliktir, sezgidir, bir anda gelen fikirdir, meraktır, derin anlamadır, farkındalıktır, bilgidir, büyümektir, evrenseldir, özdür, sonsuzdur, kudrettir, her şeydir, her şeyi bilir, her şeyi kabul eder, her şeyi kucaklar, kapasitesi büyüktür, özgürdür, hiçbir şekilde kısıtlanmamıştır, ego da dâhildir, iyilik ve kötülüktür, ama iyilik ve kötülükten ötedir, ışık ve karanlıktır, ama ışık ve karanlık değildir, erkek de değildir, kadın da değildir, ancak her ikisini de kapsar, ayrım yoktur, başlangıç ve son yoktur, zaman yoktur, renk, şekil ve koku yoktur, ancak bunları da kapsar, evrenin doğumundan önce vardı, insan bilincine ait bir şeydir, tektir, hayattır, ruhtur, evreni, maddeleri ve ego gibi geçici şeyleri de kapsar, varlık ve yokluk içerir, hiçbir şey yokken her şeyi kapsar.


Tıpkı şekerin tatlılığını kelimelerle tam olarak anlatmanın mümkün olmadığı gibi, bilinç de kelimelerle tamamen açıklanamaz. Sadece bilinç olarak var olmaktır.  


Bilinç olarak var olmak için, aşağıdaki adımları deneyebilirsin. Gözlerini kapat ve yavaşça burundan nefes al, ağızdan ver. Bu nefese dikkatini vermeyi dene. Nefese dikkat ettiğinde, düşünceleri kasıtlı olarak durdurabilirsin ve o esnada zihinsizlik oluşur. O an, kafanda sadece bilinç kalır, bu bilinci fark et. Buna bilinç farkındalığı da denir. O anda düşünce olmadığı için arzu da yoktur, acı da yoktur, "ben" diye bir ego da yoktur. Ego, düşüncedir. Böylece her zaman bilincin farkında ol ve bilinç olarak var ol.  


Sadece nefese dikkat vermekle kalma, spor ya da sanat gibi bir uğraşa da odaklandığında zihinsizleşebilirsin. Uyku gibi, zihinsizleşen bir eylemi insanlar hoş bir şey olarak hisseder ve sevinç duyarlar. Bilinç, aynı zamanda huzur ve sevinçtir. Burada bahsedilen sevinç, en yüksek mutluluk gibi geçici ve aşırı bir duygu değildir.  


Çocuklar gibi zihinsizleşerek oyun oynamak eğlencelidir. Bu, düşüncenin olmadığı bir durumdur. Bilinç, aynı zamanda eğlencedir.  


İnsan saf bir yaratım yaptığında, bunun öncesinde sezgi vardır. Bu sezgi, yalnızca zihinsizlik anlarında gelir. Yani yoktan varlık doğar. Varlık, çünkü boşluk vardır. Evrenin yaratımı da, boşluk olan bilinç tarafından Big Bang ile varlık olan evrenin yaratılmasıyla olmuştur. Yani evrenin öncesinde yalnızca bilinç vardı.  


Devasa evren de, bilinç denen, içinde hiçbir şey olmayan bir kabın içinde yaratılan bir dünyadır. Bu nedenle insan, bireysel bir bilince sahip değildir; her şey, bilincin içinde yaşar ve bilinçle birbirine bağlıdır. İnsanlar, bu bilinci fark edebilmeye başlamışlardır çünkü beyinleri gelişmiş ve düşünme yeteneği kazanmışlardır.  


Evrenin doğumundan önce var olan bu bilinç, insanın ve yaşamın sahip olduğu bilinçtir. Sadece yaşam değil, taşlar, su, hava ve tüm maddeler de bilincin tezahürleridir. Bu bilinç, her şeyin birbirine bağlı olduğu tek bir şeydir.  


"Ben" diye bir ego, bilincin içinde beliren düşüncedir ve geçici bir şeydir. Sadece bilinç vardır, o da tüm yaşamın kökensel halidir. Zihin, beden, ego, düşünce hepsi geçici şeylerdir, sonsuz değildir.  


Bilinç, özdür ve diğer her şey bir illüzyondur.  


Yüksek bir yerden düşme rüyası, birinin peşinden koştuğu rüyalar gibi, rüya gördüğümüzde insanlar bunu gerçek sanarak görürler. Bu gerçek dünyada da aynıdır; insanlar burasının gerçek olduğunu düşünerek yaşarlar. Ancak bilinç açısından, bu da bir rüyadır. Yani "ben" diye bir ego, özsel değildir.  


Yeni doğmuş bir bebek, beyni yeterince gelişmediği için düşünme gücüne sahip değildir. Bu yüzden sürekli zihinsizlik halindedir. Bundan sonra büyürken, beyin de gelişir ve düşünme gücü artar. Bununla birlikte "ben" diye bir ego ortaya çıkar, "benim" çıkarlarını düşünerek hareket eder, bilinç de bilinç olarak var olma halinden uzaklaşır. Ardından, sevinç ve acı gibi yaşam deneyimlerinden defalarca geçerek, tekrar bilinç olarak var olma haline geri döner. Bilinç, egodan ayrılmış bilinçle deneyimlenir. Bu süreç, insanlar ve evren aracılığıyla gerçekleşmektedir.  


Zihinsizleşip bilinç olarak var olma halini sürdürdükçe, aniden düşünceler ortaya çıkar. Bu düşünceler geçmişteki anılardan gelir. Bunlar, arzu, öfke veya geleceğe yönelik kaygılar olabilir. Bu düşünceler, duyguları yaratır ve bu duygular, sonraki düşünceleri ve daha fazla duyguyu doğurur. Olumsuz düşünceler, olumsuz duyguları yaratır. Buna dikkat ederek kasıtlı bir şekilde zihinsizleşmeli ve bu zinciri durdurmalıyız.  


Olumsuz düşünceler, olumsuz duyguları yaratır, bu da strese yol açar ve hastalık olarak beden ya da zihin üzerinde belirtiler gösterir. Doğuştan pozitif ya da negatif bir kişiliği olan insanlar vardır, ancak her iki durumda da aniden düşünceler ortaya çıkar. Bu nedenle, bilinç olarak var olup, hiçbir şeyle bağlı olmayan bir halde kalmalıyız.  


Eğer bilinçli bir şekilde bilinçte kalmazsak, aniden ortaya çıkan düşüncelere bilinçsizce dalarız ve bunlara kapılırız. Eğlenceli anılar da, zor anılar da, bazı durumlarda hafızanın derinliklerine kazınır ve kişiyi etkiler. Kişi, düşünceleriyle oynandığının farkında değildir. Ve bundan çıkan davranışlar, kişiliği oluşturur. Örneğin, eğlenceli anıları fazla olan biri daha pozitif davranışlar sergilerken, karanlık anıları fazla olan birinin düşünceleri daha negatif olabilir. Yani, aniden ortaya çıkan düşüncelere bilinçsizce dalmak, kişinin unuttuğu geçmiş anıların günlük davranışlarını etkilediği anlamına gelir. Bu durum, iyi ya da kötü kişilik, güçlü ya da zayıf arzu, proaktif ya da pasif olma gibi sonuçlara yol açar.


Herkes bir şeylerden acı çekiyor. İşi olsa da olmasa da, parası olsa da olmasa da, ünlü olsa da olmasa da, arkadaşı olsa da olmasa da, bir şekilde acı çekiyorlar. Bunun nedeni, "ben" diye bir egonun var olmasıdır. Zihinsizlik durumunda, düşünceler yoktur, bu yüzden "ben" yoktur ve acı kaybolur. Bunu sürekli olarak fark ettiğinizde, zihinsizlik alışkanlık haline gelir. Bilinçli olmadığınızda, düşünceler duyguları ve davranışları yönetir. İçsel olarak zihinsizlik mi düşünce mi olduğuna dair iki yol, hayatın huzurlu mu yoksa acılı mı olacağını belirler.


Irk, cinsiyet, din, yetenek, statü, varlık gibi faktörler, insanın üstünlüğünü ya da aşağılığını göstermez. Bunlar, "ben" diye bir egonun bakış açısından, büyük-küçük, çok-az, üstün-geri, ünlü-ünsüz gibi yüzeysel ölçütlerdir. Öte yandan, bilinç olarak var olmak, bir kişinin ego tarafından yönetilmeden ne kadar zihinsizlik halinde kaldığına bağlıdır ve bu durumda üstünlük ya da aşağılık yoktur. Sosyal olarak yüksek bir unvana sahip olan biri, ego tarafından yönetilen biri olabilirken, hiçbir malı mülkü olmayan biri, zihinsiz bir şekilde var olmaya devam edebilir.


Bir gün içinde ne kadar bilinçli bir şekilde zihinsiz olabildiğiniz, ilerlemenizin göstergesidir.


Bir şey elde etmek, bir yere seyahat etmek, yetenekli olmak, daha yüksek bir değerlendirme almak gibi şeyler, geçici neşeler ve acılar yaratır ve bilinçsiz bir yaşam bu döngüyü tekrarlar. Bunu fark ettiğinizde, zihinsizliğe odaklanmak daha kolay hale gelir.


Tüm insanlar nihayetinde bilinç olarak var olma durumuna ulaşacaktır. O zamana kadar kazanma ve kaybetme, sevinç ve üzüntü arasında gidip gelirler. Bunlar kötü değildir. İyi ve kötü ayrımını yapmak da düşüncedir. Zihinsizlik, buna bağlı kalmaz.


Bu anlamda, hayatın olaylarında iyi ya da kötü, kazanma ya da kaybetme yoktur; her şey nötrdür. Olaylardan ders alınırsa bir sonraki aşamaya geçilir, alınmazsa benzer olaylar tekrar eder.


Farkındalığın derecesi arttıkça, zihinsizlik zamanı artar ve bilinç olarak var olma daha fazla olur. Farkındalığın derecesine bağlı olarak, hayatta olan olaylar ve o anki kararlar değişir. Farkındalık derinleştikçe, arzu ve öfkeden uzaklaşılır. Hayatta meydana gelen her şey, farkındalığı derinleştirmek için bir deneyimdir.


Zihinsizlik alışkanlık haline geldiğinde, ani düşüncelere daha kolay dikkat edilir ve doğal olarak zihinsizliğe geri dönme isteği doğar.


Maratonda, bazı insanlar hızlı bir şekilde bitişe ulaşırken, bazıları yavaş olsa da bitirebilmek amacı güder. Herkes nihayetinde aynı hedefe ulaşır. İnsanlar da aynıdır, herkes nihayetinde aynı köken bilinçine ulaşır. Ne kadar yavaş koşarsa koşsun.


Ego, "ben"in kaybolmasından ya da zarar görmesinden korkar. Bu yüzden ölümü korkutur. Bilinç olarak var olduğunda ölüm korkusu yoktur ve ölüm kavramı bile yoktur. Ayrıca erken ölüm kötü, uzun yaşam ise iyi bir şey olarak görülmez. Ego, yaşam ve ölümle takıntılıdır. Zihinsizlik içinde var olduğunda, doğum da yoktur, ölüm düşüncesi de yoktur. Yani bilinçte doğum ve ölüm yoktur. Şimdiye kadar her zaman orada olan bilinç, insanın kökensel halidir.


İnsanlar aslında bilinçtir, bu yüzden zihinsizleşmek, yeni bir bilinç olmak ya da kazanmak için bir şey yapmazlar. Sadece her zaman orada olan şeyi bilmedikleri için cehalet içindedirler. Bunun yerine ego düşüncesi öne çıkar ve insanlar bu düşünceyi "ben" olarak kabul ederler.


Gençken, ne kadar kaba ve şiddetli olursa olsun bir kişi, yaşlandıkça daha yumuşak ve sakin hale gelir. Bu durumda, insanlar genel olarak kötüden iyiye, gürültüden sakinliğe, kabalıktan zarifliğe doğru ilerler. Bu, herkesin ego'yu tanıyıp düşüncelerine teslim olmayarak bilinç olarak var olma durumuna ulaşmasıyla olur. Yani ego'dan bilinç haline geçiş. Bu, bu yaşamda mı gerçekleşir, yoksa bir sonraki yaşamda mı gerçekleşir, fark burada yatmaktadır.


Hayatta olan her şey ve deneyimler, nihayetinde köken bilinç haline geri dönme yoludur.


Zihinsizliğe odaklanmak için, acılı çalışmalar ya da oruçlar gerekmez.


Bilinç olarak var olmak, mükemmel olmak anlamına gelmez.


Bilinç olarak var olduğunda düşünceler yoktur, bu yüzden kişinin mükemmel olup olmadığı ya da eksik olup olmadığı umursanmaz.


Düşünceleri durdurmak amaç değildir. Düşünceler ortaya çıkarsa, onları objektif bir şekilde gözlemleyerek kaybolmalarına izin veririz. Düşüncelere bilinçsizce kapılmamak gerekir.


Düşünceler durmazsa endişelenmemek gerekir. Durmalarını sağlamak için çaba göstermek de bir takıntıdır ve acı getirir. Düşünceler oluştuğunda sadece farkında olmak ve zihinsizleşmek gerekir.


Bilinç olarak var olma çabası gösterdiğinizde, anlık öfke ya da korku gibi duygular oluşabilir. Ancak bu düşünce ya da duyguların geçici olduğunu hemen fark edersiniz, onlara takılmadan, kaybolmalarını sessizce gözlemlersiniz.


İnsanlar mutluluğu arar, ancak kelimelerle tanımlanan mutluluğun iki türü vardır. Birincisi, geçici olarak yükselen sevincin ve eğlencenin duygusudur. Diğeriyse, zihni karıştıran düşüncelerin olmadığı sakinliktir. Dışarıda, maddelerde ya da şöhrette mutluluk aradığınızda, bir şeyler elde etmenin sevincinin geçici olduğu anlaşılır. İçsel bilinçte, zihinsizleştiğinizde, sakinlik gibi bir mutlulukla karşılaşırsınız.


Zihinsizleşmek, en yüksek mutluluk duygusuna ulaşmak demek değildir. Takıntıların olmadığı, sakin ve sıradan bir durumdur.


Kendi içinizde en yüksek şeyi elde ettiğinizde, büyük bir sevinç içinde olursunuz. Bunu kaybettiğinizde, hayal kırıklığı da büyük olur. Geçici sevinç ve acı, iki tarafı birbirini tamamlayan bir durumdur.


Bilinç olarak var olduğunuzu bilip bunu uyguladığınızı varsayalım. Yine de günlük yaşamınızda bir şeye takıntı hissediyorsanız, bunun, hatırlardan gelen bir düşünce kalıbının yüzeye çıktığı an olduğunu fark edersiniz. Farkındalıkla, o düşünce kalıbına kapılmamaya başlarsınız.


Ego, başarı gibi sayısal verilere de takıntılıdır.


Maddi şeylere değer verdiğinizde, başarısızlık zarar olarak, başarı ise kazanç olarak görülür. Deneyimlere değer verdiğinizde ise, hem başarı hem de başarısızlık, her ikisi de anlamlı deneyimlerdir. Bilinç olarak varsanız, başarı ve başarısızlık yoktur, sadece olaylar yaşanır.


Zihinsizleştiğinizde, bir şey elde etme arzusunun da kaybolduğunu görürsünüz.


Cinsel arzu ortaya çıksa da, zihinsizlik durumunda kaybolur.


Sahip olduğunuz şeylerin sayısı çok da olsa az da olsa, onlara takıntınız yoksa, zihniniz hafif olur.


Arzularsızlık, zihnin hafifliğini aşan bir şey yoktur.


Arzularsızlığa galip gelecek bir güç yoktur.


Zihinsizleştiğinizde, anlam üzerine düşünmeyi de bırakırsınız. Bu durumda, hayatın anlamı da kaybolur. Hayatın anlamını düşünmek, düşünce ve egodur.


Hayatta anlam yoktur, yapılması gereken bir şey de yoktur.


Düşüncenin olmadığı bir durumda, arayış yoktur. Bu, hayatın arayışının sonudur. Doğum ve ölümün sonudur. İnsanlığın sonudur.


Hayatta iyi ya da kötü diye bir şey yoktur. Bunu belirleyen düşüncedir. Düşünce, geçmiş anılardan ve yerleşik inançlardan gelir.


Ego yerine bilinç olarak yaşamak.


Arzularsız olsanız da, yeni insanlarla tanışmalar olur ve bir şeyler yaratma gibi eylemler de gerçekleşir. Bu, bir sezgi olarak meydana gelir.


Zihinsizliği sürdürdükçe, zihin ve davranışlar sakinleşir, kişilik de daha huzurlu hale gelir. Böylece günlük yaşamın problemleri azalır.


Huzurlu bir insan varsa, çevresi de huzurlu olur. Huzurlu bir insanla konuştuğunuzda, öfkeli biri de sakinleşir. Huzur, olayları çözmeye yönlendirir. Öfkeli birine öfkeyle karşılık verirseniz, her iki tarafın öfkesi de artar ve bir çatışmaya yol açar. Huzur, kaygı, acelecilik ve öfke gibi düşünceleri barındırmaz ve bu, bilinç olarak var olma halidir. Yani, uyumlu bilinç baskındır ve ego ona bağlıdır.


Bilinç olarak var olduğunda düşünce yoktur ve ayrım yapmak da yoktur. Bu nedenle, cinsiyet, sorun, çatışma, ayrım ve çekişme yoktur. Ayrıca anlamak da yoktur. Bir şey olduğunda, sadece o şeyin olduğuna dair bir farkındalık vardır. Bu, ilgisizlik anlamına gelmez, sadece gözlemleme halidir.


Zihinsizlik, dünyanın barışıyla bağlantılıdır. Ego tarafından yönetilirse, çatışmalar ortaya çıkar. Zihinsizlik barıştır, ego ise çatışmadır.


Zihinsizlik zamanı arttıkça, kazanç ve kayıplara dayalı rekabetle ilgilenilmez hale gelir. Kazanıp üstünlük duygusu yaşamak ya da kaybedip pişmanlık ve sefalet duygusu hissetmek egonun işidir.


Bilinç olarak var olmak, düşüncesiz ve saf bir halde olmaktır. Yani, kötü niyetin olmadığı ve masum bir durumdur. Bu yüzden çocuklar sevimlidir ve davranışları beğenilir. Yetişkinlerde de böyle insanlar vardır.


Zeka düzeyi yüksek olan insanlar bilimsel ve teknolojik gelişmeler yapar. Mizah duygusu olan insanlar keyifli bir atmosfer yaratır. Sanat yeteneği olan insanlar yeni ifadeler yaratır. Bilinç olarak var olan insanlar barış dolu bir dünya yaratır.


Görme, işitme, dokunma, tatma ve koklama gibi beş duyu dışında, algılayış yeteneği olan altıncı duyu, zihinsizlik içinde bilinç olarak var olma halidir. Bu yüzden, bir şeyi sezgisel olarak anlayabiliriz. Bilinç, sezgi gücüdür.


Her ne yapıyorsanız da, yeni fikirler bulmak ve gelişmek için, gözlemleyip analiz etmek ve içeri almak gerekir. Bu sırada, yeni bir öğe fark etmek için sezgi gücüne ihtiyaç vardır. Bu, kafada beliren bir fikre dikkat etmektir. Sezgi, zihinsizlik anında gelen bir içgörüye dayanır. Aksine, sabit fikirler veya düşünceler güçlü veya çoksa, bunlar bir engel haline gelir ve sezgiye yer bırakmaz.


Gözden gelen bilgiler nötrdür. Önünüzde bir kaza olsa bile, sadece bir olayın olduğunu görürsünüz. Bu bilgiyi düşünceyle değerlendirmeye başladığınızda, iyi-kötü, mutlu-üzgün gibi duygular ortaya çıkar. Bu bilgiyi zihinsizlik içinde izlediğinizde, bu gelen bilgilere bilinç, sezgi şeklinde tepki verir ve davranışlar ortaya çıkar. Bazen de tepkisizlik veya sessizlik olabilir.


Toplar, elde yakalanmadan önce düşerken gözler kapalıyken yakalanması zordur. Normalde, topu görüp merkez görüş alanında yakalarız. Merkez görüş alanının etrafında, manzaranın bulanık göründüğü çevresel görüş alanı vardır. Top, el topu gibi bir mesafedeyse, çevresel görüş alanıyla topu görmek ve yakalamak mümkündür. Futbol oynarken de, çevresel görüş alanına giren rakip oyuncuyu fark edebilir ve onun arkasından gidecek bir hareket doğrudan aklımıza gelebilir. Yani çevresel görüş alanındaki bilgiler, olayları değerlendirme noktasında önemli bir yer tutar. Zihinsizlik içinde, bilinç hem merkez görüş alanından hem de çevresel görüş alanından bilgi alır ve sezgiyle yanıt verir.


Tekrarlandıkça, düşünmeden beden hareket eder hale gelir. Böylece, bu beceri sezgiyle doğal olarak kullanılır. Bedenin henüz öğrenmediği bir beceri düşünerek yapılır ve bu nedenle yavaş olur, sezgisel değildir. Sezgi, anında ifade edilen bir şeydir; bu yüzden düşünce yoktur ve hızlıdır.


Ayağın parmağını bir yere çarptığında ağrılı bir his yaşanabilir. Bu, "ağrı" diye düşünmekle yaşanan bir ıstırap halidir. Böyle zamanlarda da zihinsizleşip, ağrıyı objektif bir şekilde gözlemlemek gerekir. Zihinsizleştiğinizde, bedenin ağrısı geçmez ama kalpteki acı ve ıstırap kaybolur, gereksiz yere acı çekilmez. Bedensel hisleri acı ya da zevk olarak yaşamak da düşünce ve egodur.


Aynı kişiyle yıllarca vakit geçirildiğinde, birçok kişilik özelliği ortaya çıkar, ancak ilk karşılaştığınızda duyduğunuz ilk izlenim, yıllar geçse de değişmeyebilir. İlk karşılaşmada, karşınızdaki kişi hakkında hiçbir ön yargınız yoktur, bu nedenle düşünceleriniz engellenmeden, gözlerinizden gelen bilgiyi zihinsizce görebilirsiniz. O an, bilinç olan sezgi gücüyle, karşıdaki kişinin gerçek doğasına dikkat edersiniz. Bu yüzden ilk izlenim, hafıza müdahale etmeden önce o kişinin doğal kişiliğini görmektir.


Çok iyi bir kişiliği olan biri, herkesin kolayca anlayabileceği şekilde, bir anda belli olur. Küçük bir hareketi bile, kişiliğindeki iyiliği gösterir. İyi ya da kötü kişiliği arasında kararsız kalan biri, o kadar belirgin bir kişilik değildir.


Bilinç olarak var olmak sıradanlaştıkça, günlük davranışlarınızda naz ve düşünceli olmak, uyum gibi özellikler doğal bir hal alır.


Toplumun iyiliğini düşünerek hareket eden insanlar, herkesin güvenini kazanır. Toplumun iyiliğini düşünmek, aynı zamanda sevgi ve bilinç özelliğidir.


Kendi çevremizdeki durum, kalbimizin bir yansımasıdır. Kendini önceliklendiren insanlar, çevrelerinde daha fazla düşman edinir ve yaşamları zorlaşır. Toplumun iyiliğini düşünerek hareket eden insanlar ise çevrelerini dostane yapar ve barış içinde yaşarlar.


Zihinsizliği koruyarak iç huzura sahip olan bir insan, başkalarının arkasından konuşmaz, dedikoduları yaymaz, eleştirilse veya saldırıya uğrasa bile intikam almaz, sessizce dayanır. Veya umursamaz, sadece bunun geçmesini izler.


İç huzur geldiğinde, onunla etkileşimde bulunan insanlar da güven içinde barışa kavuşur. İç huzur, arzu ve ayrımcılığı yaratan düşüncelerden özgür olma halidir.


Bilinç olarak var olduğunda özgürlük vardır, zihin olarak var olduğunda ise bağlılık vardır.


"Bu insanı sevmiyorum" diye düşünüyorsanız, bu duygu atmosfer yoluyla karşı tarafa iletilir. Birine karşı duyulan olumsuzluk veya düşmanlık, geçmişteki anılardan kaynaklanan düşüncelerdir. Bu düşünceler, bir sonraki hareketlerde ortaya çıkar. Birini sevmek zorunda değilsiniz, ancak zihinsizleşip, karşı tarafa kötü bir duygu vermemek, insan ilişkilerinin kötüleşmemesinin anahtarıdır.


Günlük yaşamda, düşüncelerle çözülemeyen bir duruma düştüğünüzde, olumlu bir şekilde vazgeçip gevşeyin, zihinsizleşin ve akışa bırakın. O zaman engelleyen düşünceler kaybolur ve sezgi için bir boşluk oluşur, çözüm önerileri veya gidilecek yol görünür.


Bilinçle hareket edip sezgiye uyarak, karşınızdaki zor durumu tamamen çözemeseniz bile, bu bazen başka bir zaman diliminde iyileşmeye yol açacak bir temel oluşturur.


Bilinçli olarak bir şey yapmak yerine, hayatı akışa bırakıp yaşamak, olayların zamanlamasının uyum içinde olduğuna ve işlerin pürüzsüzce aktığına şahit olmanızı sağlar. Buna alıştıkça, zor bir durumda bile panik yapmazsınız.


Zihinsizlik alışkanlık haline geldiğinde, zorluklarla karşılaştığınızda bunu bir zorluk olarak görmemeye başlarsınız.


Çeşitli olaylar ortaya çıkıp karmaşıklaştığında ve duygularınız sizi bunaltacaksa, hiçbir şey yapmadan sakinleşin. Sonra, bir sonraki adım doğal olarak görünecektir.


Bir şey yapıp yapmamaya karar veremediğinizde veya bir karar vermek zorunda kaldığınızda, bir an durup zihinsizleşin. İleri gitmek doğal hissediliyorsa ilerleyin, geri çekilmek doğal hissediliyorsa geri çekilin. İlerlemek için bir sezgi varsa, tereddüt etmeden ilerleme kararı alabilirsiniz; ancak ilerlememek kararı aldıysanız, o zaman o kadar güçlü bir dürtü olmadığını fark edersiniz. Fakat bir kez yapmamaya karar verseniz bile, o dürtü engellenemez ve sonunda yapabilirsiniz.


Sezgi dışında duygusal kararlar, düşünce alışkanlıkları, arzular, sezgiler gibi şeyler de davranış ve fikirleri tetikleyebilir. O anda bunun sezgi olduğunu düşünebilirsiniz, ancak biraz zaman geçip soğukkanlılaştığınızda bunun öyle olmadığını anlayabilirsiniz. Bu durumda da yine, harekete geçmeden önce bir an durup zihinsizleşmek gerekir. Kararsızsanız, o zaman bu sezgi değildir. Eğer ileri gitmek doğal hissediliyorsa ilerleyin, geri çekilmek doğal hissediliyorsa geri çekilin. Beklenti, öfke, sempati gibi duygusal anlarda, zihinsizlik yoktur ve bu tür duygularla yapılan bir değerlendirme yanlış olabilir. Sezgiyi ve sezgi olmayanı anlayabilmek için, benzer durumları birkaç kez deneyimleyip, "Bu karar sezgiyle yapılmıştı" veya "Bu karar sezgi dışındandı" diye öz değerlendirmeler yapmak gerekir. Bu şekilde neyin sezgi olduğunu anlamak daha kolay hale gelir.


Sezgi ile yanlış anlamak arasındaki fark çok incedir.


Bilinç olarak var olup, saf dürtülere uyarak hayatı akışa bırakıp ilerlediğinizde, nedenini bilmeseniz bile bir şeyler yapmaya başlamak veya yeni bir şeyler başlamak isteyebilirsiniz. Birkaç kez böyle deneyim yaşadığınızda, hayatın büyük akışını hafifçe görmeye başlarsınız ve bir sonraki aşama için hazırlık yapıldığını hissedebilirsiniz. Zihinsizlikle böyle yaşadığınızda, kendiliğinden gitmeniz gereken yol ortaya çıkar. Bu alışkanlık haline geldiğinde, hayatın arzulara dayalı değil, sezgiye uyan tek bir yol olduğunu deneyimlemeye başlarsınız. Böylece bilinç, sezgi aracılığıyla insanı yönlendirir ve insan, ego’yu aşarak bilinç olarak yaşamaya başlar.


Zihninizi sakinleştirip hayatı gözlemlediğinizde, her küçük şeyin hayatta olması gereken şekilde gerçekleştiğini düşünebilirsiniz. Bunu düşünmediğiniz zamanlar, her şey tesadüf gibi görünür.


Zihinsizlik anında, anlayış hissi yoktur. Düşünme anında, anlayıp anlamadığınızı fark edebilirsiniz. Düşüncelerle düşünüldüğünde, her şey ikiye ayrılır. İyi-kötü, var-yok, sevdiği-sevmediği gibi. Bilinç içinde maddeselleşmiş bir evren genişler. Bilinç, madde değildir ancak maddi evreni de kapsar. Bilinç olarak var olduğunda, iyi ve kötü yoktur, ancak her ikisini de içinde barındırır. Bu bakış açısıyla bakıldığında, bilinç olarak var olduğunda hayatın bir anlamı veya amacı yoktur, ancak anlam ve amacın olduğu da kapsanır. Anlam ve amacı taşımak, düşünmektir. Düşüncede, ego tarafından yönlendirilen insanın, bilincin kaynağına geri dönmesi gerektiğini anlayabilirsiniz; ancak bilinçten bakıldığında, geri dönmek hiçbir neden olmadan sadece gerçekleşir.


コメントを投稿

0 コメント